Moda Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Moda Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece
Moda Masaj Salonu içten halde kutladı beni. Zaza da verdi sınavlarını. Ancak, o sıralarda onu düşünmeyecek kadar kendimle meÅŸguldüm. Clotilde ile Marguerite, sevgi dolu kutlama mektuptan gönderdiler. Ne var ki, annem mektupları açılmış olarak ve içindekileri tek tek anlatarak elime tutuÅŸturmakla tüm sevincimi çok kötü etti, neÅŸemi kaçırdı. Ama bu âdet bizim evde öylesine yerleÅŸmiÅŸti ki, hiç ses çıkarmadım. O sıralarda Normandiya’da, Valleuse’de, akrabalarımızın yanında kalıyorduk. Kuzenlerimin evini hiç sevmemiÅŸtim. Fazlasıyla düzenliydi. Ne eÄŸri büğrü bir patika, ne dal budak salmış bir koru.
Moda Masaj Salonu dikenli telle çerilmişti. Bir akşam, çitin altından süründüm geçtim, çayırlara uzandım. Bir kadın yaklaştı yanıma, hasta olup olmadığımı sordu. Bahçeye döndüm. Ama boğuluyordum orada. Babam yokken, annemle kuzenlerim hep aynı telden çalıyorlardı. Çok iyi uyuşuyorlar, bu uyuşmayı bozacak en ufak bir ses yükselmemesi için, yüksek ilkelerden dem vuruyorlardı. Karşı çıkmayı göze alamadığım bir tuzağa düşürüyorlardı sanki beni.
Ruhumu incitiyorlar, kırıyorlardı. Otomobille Rouen’e gittik. Tüm öğle sonunu o kilise senin, bu kilise benim, dolaÅŸmakla geçirdik. Gez gez bitmiyordu. Bizimkiler, her kilisede hayranlıklarını sayıp döküyorlardı. Hele Saint Maclou’nun taÅŸlan karşısında nerdeyse kendilerinden geçeceklerdi. Aman ne işçilik, ne işçilik! Ne ustalık! Ne incelik! Hiç ses çıkarmıyordum. “Ne o? Yoksa sen beÄŸenmedin mi?” diye sordular ÅŸaÅŸkınlık içinde. Ne çirkin bulmuÅŸtum, ne de güzel. Aslabir ÅŸey duymuyordum, tamamen kayıtsızdım. Bir kere daha bakmaya zorladılar beni. DiÅŸlerimi sıktım. Onların istediklerini söylemeyecektim iÅŸte.
Moda Masaj Salonu
Moda Masaj Salonu dudaklarıma çevrildi bütün gözler. Öfke ve sıkıntıdan aÄŸlayacaktım hemen hemen. Nihayetinde kuzenim, benim yaşımdaki gençlerin, çoÄŸu zaman herkese karşı çıkmak benzer biçimde bir eÄŸilim içinde olduklarını söylemiÅŸ oldu de ortalık yatıştı. Limousine’e döndüğümüz zaman, özlediÄŸim özgürlüğe kavuÅŸtum tekrar. Bütün günü tek başıma yahut kardeÅŸimle birlikte geçirdiÄŸim süre, akÅŸamlan ev halkıyla Çin daması oynamaya bile razı oluyordum. Pere Sertilanges’ın Düşünsel YaÅŸam’mı ve Olle-Laprune’un Ahlaksal Kesinlik’ini okuyarak felsefeden ilk defa hakikaten tat aldım. Olle-Laprune’un kitabı bayağı ağır gelmiÅŸ, sıkmıştı beni. Babam, felsefe öğrenimini pek tutmazdı. Bizim ailede de, Zaza’nın ailesinde olduÄŸu gibi, felsefeye kuÅŸkuyla bakılırdı. “Aman ne ayıp! Düzgün, aklı baÅŸlangıcında söz etmesini biliyorsun. Åžimdi tutup sana bir alay saçma ÅŸey öğretecekler!” demiÅŸti Zaza’nın amcalarından biri.
Oysa Jacques, felsefeyle çok ilgileniyordu. Bana ulaşınca, yeni olan her ÅŸey umut getiriyordu. Okulların açılmasını sabırsızlıkla beklemeye koyuldum. Psikoloji, mantık, terbiye felsefesi, metafizik: Abbe Trecourt’un ders programında bunlar vardı; haftada dört saat. Trecourt’un bütün yaptığı, bize ödevlerimizi okuyup vermek, yeni bir ödev yazdırmak, bir de kitabından verdiÄŸi dersi anlattırmaktan öte geçmiyordu. Mesele ne olursa olsun, kitabımızın yazan Rahip Lahr, insanların yanılgılarını yani özetledikten sonrasında, Saint Thomas Aquinas’a gore doÄŸrunun ne iÅŸe yaradığını öğretiyordu. Trecourt da, konunun detayları üzerinde durmak zahmetine katlanmıyordu, idealist teorileri kanıtlamaya çalışırken, dokunma duyusunu örnek verir ve bunu, insanın gözünün aldanabilirliÄŸine karşı bir kanıt olarak gösterirdi. Masaya vurur, “Bu, budur!” derdi. Okumamızı öğütlediÄŸi kitaplar, fazlaca tatsızdı: Ribot’nun Dikkat’i, Gustave Lebon’un Kitle Psikolojisi ve Fouillee’nin Fikirlerin Gücü. Bütün bunlara raÄŸmen, felsefeye olan tutkum artıyordu.
Son yorumlar